New York’tan hepinizin, hepimizin Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyorum…
Dün akşam ortalarında Serenay Sarıkaya ve Halit Ergenç üzere çok sevdiğim sinema ve televizyon oyuncuları da olan bir kümeyle birlikte smokinimi giydim ve Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına erkenden başladım.
Yarın o geceyi anlatacağım.
Ama bugün evvel, ABD’de “Fillerle, eşeklerin” savaşı var….
ŞANSLI YILDIZ ALTINDA DOĞMUŞ BİR POP SOSYOLOG GÖZÜYLE, FİLLER EŞEKLER SAVAŞI
Ben şanslı yıldız altında doğmuş bir gazeteciydim.
Gazeteci şapkamı çıkardım, fakat üzerimdeki şanslı yıldız beni terk etmiyor.
Aynı şanslı yıldızın altında doğmuş bir pop sosyolog olarak yoluma devam ediyorum.
Gazeteci değil gözlemciyim artık.
DOĞAN HIZLAN’IN MOTTOSU NE BENİMKİ NE OLABİLİR
Doğan Hızlan’ın ‘gazeteci yazar’ olarak portresini çizen kusursuz bir kelam vardır.
Şöyle der:
“Doğan Hızlan bir yerdeyse, orası legaldir.”
Belki bir gün benim için de şu söylenebilir.
“Özkök bir yerdeyse orası eğlencelidir…”
Eğlence yoksa bile o icat eder.
Birisi söylerse onur duyarım.
Nitekim pazar günü de o denli oldu.
Cumartesi gecesinden beri New York’tayım ve size buradan Trump-Harris yarışını pop sosyolog gözüyle anlatmaya çalışacağım.
KAMALA HARRİS SEMPATİK SCHRECK DONALD TRUMP YAŞLI UÇAN FİL DUMBO
Biliyorsunuz Demokrat Partinin sembolü eşek.
Cumhuriyetçilerin ise fil…
Anlayacağınız Kamala Harrris’i çizgi sinema karakteri Shrek…
Trump’ı ise uçan fil Dumbo olarak canlandırabilirsiniz başınızda.
Ama yaşlı bir Dumbo…pek de sempatik değil yani.
Shrek onun yanında bir sempati abidesi kalır…
PAZAR ÖĞLEN SAATLERİNDE BOB DYLAN BIYIKLI BİR TIMMY
Pazar günü New York’un Washington Square Meydanı’nda çok farklı bir açık hava yarışı vardı.
“Timothee Chalamet benzerleri müsabakası.”
Böyle şeyler fakat Amerika’da olur.
Size herhalde Timothee Chalamet’i anlatmama gerek yok.
Yeni Amerikan sinemasının Fransız kökenli yükselen yıldızı…
“Dune” sinemalarının kahramanı.
Henüz 29 yaşında ancak artık üstün üstü star.
Onu birinci olarak Homeland dizisinde görmüştük. Sonraları Wonka da oldu.
Ama ben onu tanımaya 2017 yılındaki “Call Me By Your Name” sinemasıyla başladım.
Sadece gençlerin değil, birlikte çalıştığı set çalışanlarının de çok sevdiği bir çocuk.
TIMOTHEE CHALAMET İÇİN 2500 KATILIMCI
New York’ta Central Park sabah yürüyüşünden sonra onun ismine düzenlenen bir müsabakayı gözlemlemek benim için de ABD seçim kampanyasına harika bir giriş partisi oldu.
Rahmetli Hasan Pulur ağabeyimizin deyişi ile “Halkın nabzını tutmaya” freakshowumsu bu tuhaf müsabakadan başladım.
2500’e yakın genç katıldı bu açık hava şovuna…
NEW YORK POLİSİNİN HUDUT SİSTEMİ TRUMP GÖSTERİSİNE AYARLI OLUNCA
New York polisi pazar günü bütün hudut ayarlarını Trump’ın birebir saatlerde başlayacak Madison Square Garden’da yapacağı kapalı salon toplantısına nazaran yapmıştı.
O nevrötik, Timothee benzerleri müsabakasında küçük bir alaya neden oldu.
Yarışma “Timmy’e özgürlük, kelepçelerini çıkarın” sloganıyla başladı.
Çünkü müsabakayı izlemeye gelen kalabalık o denli süratle büyüdü ki, Trump ayarlı polisler bir anda siyasi bir kaos çıkıyor diye Timothee Chalamet’i kelepçeleyip götürmek istediler.
Tabi kendisini değil benzerini…
AYNI ANDA GERÇEK TIMMY O MEYDANA GİRİNCE SİNEMA BAŞLADI
Ancak tam o sırada hiç beklemedikleri bir şey oldu.
Gerçek Timothee Chalamet parka geldi.
Onu, benzerlerinden ayıran tek yanı, çekimlerini bitirdiği “A Complet Unknown” sinemasında carlandırdığı Bob Dylan’ın gençlik hali için bıraktığı ince bıyıktı.
Anlayacağınız Trump gergini polisler bir anda kendilerini bir Polis Akademisi sinemasındaki Carey Mahonney karakterine dönüşmüş buldular.
Sahne motamot şu:
Parktaki gençlerin bir kısmı çığlıklar atarak gerçek Timmy’e yanlışsız koşarken, politize olmuş öteki kısmı ise benzerini kelepçeleyen polislere “Timmy’e özgürlük” sloganları atarak bağırıyordu.
Söyleyin şanslı bir pop sosyolog hergelesi için daha hoş bir seçim çeşidi startı olabilir mi….
Özkök bir yerdeyse orası eğlencelidir.
ŞEHRİN ÖTEKİ TARAFINDA ÖTEKİ BİR CÜMBÜŞ VARDI
Parktaki müsabaka 14.30’da başlayacaktı.
Ondan yarım saat sonra ise kentin oradan pek uzak olmayan bir yerinde öteki bir cümbüş başlıyordu.
Madison Square Garden salonunda Donald Trump’ın seçim toplantısı vardı.
Her ne kadar onun popülist cümbüşü o kadar sempatik değilse de benim için talih sayılırdı.
ERDOĞAN İZMİR’DE MİTİNG YAPIYOR GİBİ
Şöyle düşünün:
“Cumhurbaşkanı adayı
Erdoğan İzmir’de seçim mitingi yapıyor…
Çünkü New York sapına kadar demokrat bir kent.
Ancak konuştuğum demokratları şaşırtan bir durum vardı.
Madison Spuare Garden kentin “Midtown Manhattan” denilen bölgesinde, dev bir salon.
1879 yılında açılmış ve 20 bin kişi alıyor.
Burada basketbol maçları ile boks müsabakaları yapılıyor.
TRUMP ELTON JOHN’UN, LED ZEPPELIN’İN ÇIKTIĞI SALONDA
Ama benim için asıl değeri buradaki konserler.
John Lennon son sefer sahneye 1974 yılında burada çıktı.
Elton John 64 defa sahne aldı bu salonda.
Eric Clapton 43 gece o sahnedeydi.
Led Zeppelin’in üç gece üst üste verdiği konserler hala unutulmadı.
Michael Jackson’un “Bad” turnesi burada başladı.
Lady Gaga da geçti o sahneden.
İÇERDE 20 BİN KİŞİ DIŞARDA 20 BİN
Bu salon Demokrat Parti için çok değerli bir yer.
Üç ulusal konvansiyonu burada yapıldı.
Cumhuriyetçiler ise yalnızca bir defa burada yaptılar ulusal konvansiyonlarını, kendilerini çok rahat hissettikleri bir salon değil.
O nedenle bu sefer şaşırtıcıydı.
Salon tıklım tıklım doluydu.
Ve bir o kadar insan da dışarda kaldı.
BİR BİREYE YALNIZCA İKİ BİLET VERİLMİŞ
Biletler web sitesi üzerinden alınabiliyordu.
Bir bireye en fazla 2 bilet verildi.
Kural da şuydu: Birinci gelen alır…
Önceden düşünseydim tahminen bir bilet bulabilirdim, lakin ben bu olayı bir NBA maçı üzere televizyondan izledim.
DEMOKRATLARIN EN GICIK OLDUĞU İKİ SİMA SALONDA
Salonda Trump dışında harika starlar da vardı.
Tabi ki baş köşe bu kampanyada demokratların en gıcık olduğu insan haline gelen Elon Musk’ı sayabilirim.
İkinci değerli şahsiyet kimdi bilin bakalım…
Hulk Hogan…
Bu salonun güzel tanıdığı iri kıyım, artık göbekli ve bandanalı Amerikan güreşçisi ve sinema oyuncusu…
Bence tam Trump seçmeni tipine uygun…
CUMHURİYETÇİLERİN ROK’U TRUMP’IN BAŞ DESTEKÇİSİ
En tantanalısını ise sona bıraktım.
Trumpçı medyanın harika starı Tucker Carlson…
Size onu şöyle tanım edeyim.
Cumhuriyetçilerin bir nevi Rasim Ozan’ı…
Türk muhalifleri ROK’a ne kadar gıcık oluyorsa, Amerikan demokratları da o denli gıcık oluyor…
Dijital medyadaki rakamsal muvaffakiyet açısından bakarsanız şöyle tanım edebilirsiniz.
Bugün Türkiye’de muhalefet için Fatih Altaylı ne ise, Trump’çı Amerika için de Tucker Carlson o…
Yani izleyici sayısı çok büyük.
TRUMP’IN NEW YORK BAHTI ERDOĞAN’IN İZMİR BAHTI KADAR
Burası Trump için özel bir değere sahip.
Çünkü kendi doğup büyüdüğü ve yaşadığı kent burası.
Orada bir sürpriz yapmak istiyor.
Toplantının muhteşem starı tabi ki Donald Trump’tı…
Üstelik bu seçim kampanyasında yanında hiç olmayan eşi de birinci sefer sahneye çıktı onunla.
ANCAK EN KONUŞULAN KİŞİ TRUMP OLMADI
Evet harika star oydu ancak toplantının en konuşulan ismi o olmadı.
Bir konser assolist altı olarak sahneye çıkan Tony Hinchcliffe ismi bir standa komedyeni Trump’dan üzücü rol çaldı.
Porto Rico için “Okyanus ortasında yüzen bir çöplük adası” dedi.
Latinlerin çok çocuk yaptığını söyledi.
Bütün toplantı boyunca Araplar, Filistinliler, Museviler, Latinler hakkında bol bol ırkçı telaffuzlar söylendi.
SİYASETÇİ OY İSTEDİĞİ BEŞERE GÖBEĞİNİ KAŞIYAN ADAM MUAMELESİ YAPAR MI
Amerika Birleşik Devletleri nüfusunun yüzde 59’u beyaz.
Yüzde 19’u Latin kökenliler.
Yüzde 6’sı Asya kökenliler.
Bugün ABD’de 60 milyon Latin kökenli insan yaşıyor. Porto Ricoluların sayısı 9 milyon…
Bu nasıl bir seçim taktiğidir anlamadım.
Hakaret ederek, aşağılayarak oy istenir mi?
TRUMP SEÇMENİ HAKARETTEN ZEVK ALAN MAZOŞİSTLER Mİ
Ama bu ülkede hiçbir şey insanı şaşırtmamalı.
Hakarete uğrayan bu insanların küçümsenmeyecek bir kısmının Trump’a oy vermesi bekleniyor.
Buna ABD’de yaşayan Müslümanların bir kısmı de dahil.
Popülizm galiba bu türlü bir şey.
O rüzgâr bir ülkeye ucundan girdi mi, insanlarda ne akıl bırakırlar ne mantık.
Filin altında ezilirken onu beslemeye çalışan yalnızca coşku ve hayranlıktan ibaret “Lidere tapma” hali sanki…
Bunun en hoş örneği ise Müslüman bir belediye başkanı…
STOKHOLM SENDROMUNA KAPILMIŞ AMERİKALI BİR MÜSLÜMAN BAŞKAN
Amer Galip Müslüman bir göçmen.
Hem de Yemen üzere radikal İslam bir ülkeden geliyor.
Michigan civarındaki Hamtramck isimli küçük bir yerleşim biriminin belediye başkanı seçimmiş.
Gelince ilk işi kasabasında LGBT bayraklarını yasaklatmak olmuş.
Şu New York Times’ın birinci sayfasında ikinci büyük haber olacak kadar konuşuluyor.
Çünkü herkesi şaşırtan bir sürprizle seçimde Trump’ı destekleyeceğini açıkladı.
Yani 6 Müslüman ülkenin bütün vatandaşlarına turist olarak bile kapıyı kapatan bir lider adayını destekleyecek.
Üstelik yasaklananlar ortasında kendi geldiği ülke olan Yemen de var.
Kendini kaçıran teröriste âşık olan terör mağdurlarına konulan teşhis “Stokholm Sendromuydu…”
Tan bu Müslüman belediye liderine uygun değil mi.
“Eşekle Fil ortasında geçen birinci günüm işte bu türlü Amerikan metodu özel durumları müşahedeyle geçti.
BURADA KONUŞAN BAŞ İZDİHAMI YOK
Burada gördüğüm şeyler Türkiye’deki seçimden çok farklı.
Bizde olağan olarak seçime daha 3.5 yıl var ancak televizyonlarımıza, toplumsal medyamıza, sokaklarımıza, sokak duvarlarımıza, aile ve arkadaş sohbetlerine bakarsanız yarın seçim yapılacakmış üzere bir ağır bir siyasi nevrozite hakim.
Patolojik ve şizofrenik bir durum bu.
Burada ise seçime bir hafta var lakin sokaklarda ne bir afiş ne krapon kağıtlı süslemeler ne yüksek volümlü otobüs vuvuzella var.
İki üç haber kanalı seçimle ilgili.
Ama oralarda bile bizimki üzere şizofrenik bir ‘konuşan baş izdihamı’ görmüyorsunuz.
Vallahi üç beşi hariç bu konuşan başlar benim gözüme Muppet Şov’da operanın locasından herkese saydıran hudutlu iki huysuz ihtiyar üzere görünüyorlar.
Şanslı pop sosyoloğun “Eşekle Fil ortasındaki müşahede tipi devam edecek…
Stay with us…